
Ehliyetin Emniyeti
Mehmet Nezir Öndül
Yola çıktığınız insanın ehliyeti size yolculuk boyunca emniyet verir. Günümüz trafiğinde ehliyeti olmak her ne kadar da ehil olmak anlamına gelmiyorsa da kendiniziyanında güvende hissettiğiniz, tavır ve davranışlarını irdelediğinizde dikkatini ve ciddiyetini sezdiğiniz kişinin tarzı, cinsiyeti ya da ustalığı aslında sizi çok da güvensiz hissettirmez. Hanımların araba kullanmasıyla ilgili bir sohbete denk gelmiştim. Şoför koltuğundabir hanımefendi bulunuyordu, her adımda titiz davranıyor, araca bindiğimiz andan itibaren tüm kural ve kaideleri olabildiğince uygulamaya çalışıyordu. Sakin bir ruh hali vardı ve dikkatli bir sürüş keyfi yaşatıyordu yanındakine. Kendinden emindi; sinyal, ayna, hız koordinasyonunu ve vites geçişlerini aracı otomatik vites olmamasına rağmen sağlamakta başarılıydı. Titiz bir tarzı olduğu her halinden belliydi. Bir ara yolcu minibüsünün arkasında kaldık ve yolcu transferi yapıyordu minibüs. Lakin hanımefendinin sabrı ve serin kanlılığı dikkatimden kaçmadı. İçten içe kendisini kutladım ve o anlık önyargıların ne kadar acımasızbir cellat olduğunun farkına vardım. Ne diyordu Einstein: “Önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur.” sözünün güncelliğini bir kez daha anlamış oldum.Yol boyunca ciddi kusur denecek bir şey görmedim tabi kusur aramak isteyen her bakış muhakkak moral bozacak bir detay bulurdu. Fakat doğruyu söylemek gerekirse böylebir yol denemek hanımefendiye haksızlık olurdu. Bundan dolayı hiçbir müdahalede bulunmadım ve hanımefendinin kendi özerklik alanında sürüş keyfini yaşadığını ve olumsuz eleştiri veya eleştirilere maruz kalmadığından hata yapmadığını fark ettim. Bu belki de kendine olan öz güveninin ve öz saygı düzeyinin yüksekliğiyle de ilgili olabilirdi. Her ne sebeple olursa sonuçta kendimi yolculuk boyunca gayet rahat ve huzurlu hissetmiştim. Budurum şoför koltuğundaki hanımefendinin dikkatini çekmiş ve geçmiş dönemlerde karşılaştığı beylik uyarılarını ya da müdahalelerini beklerken bunlardan herhangi biriyle muhatap olmamanın hem keyfini hem de garip merakını yaşıyordu galiba. Ve en sonunda araçtan inerken bunu ifade etti: "Neden erkekler, kadınlar araba kullanırken yanlarında oturduklarında çok konuşurlar ya da müdahale etme ihtiyacı hissederler." diye sordu bana. Ben de önce bir anlam vermedim ama böyle bir soruyla karşılaşmanın gerekçesini merak etmeye başladım ve sonra kendisine şöyle dedim: "Ya çok bilmişliktendir ya kendini beğenmişlikten -ki kendini beğenen kimseyi beğenmez- ya ataerkil bir kültürün bilinçaltını dışa vurmaktandır. Ya da motorlu araç kullanabilme ehliyetini ve yeterliliğini bayanlarda görememektendir veya trafikte olumsuz örnekler yaşadıkları için önyargılı değerlendirmelerindendir." şeklinde bir izah yapmaya çalıştım belki de gizli bir savunma yaptım içimdeki önyargılı beyefendi kimliğimi temize çıkarmak için. Aslında bir şeye doğrudan dâhil olmak kadar dolaylı sebep olmak da bir durum tespitidir. Ustalaştığını düşündükçe dikkati dağılan, hız yapmayı 'bilmişlik' sayan, bazı olumlu özellikleri sadece bedensel donanıma bağlayan bir zihniyet- cinsiyet fark etmeksizin söylüyorum- ehliyetin emniyetini idrak edemez. Bu tip kişiler, kendi dünyalarının üst aklı ve öz yaşam öykülerinin baş kahramanı oldukları için herkesi bu perspektiften değerlendirmeça basına girerler ki bu da çoğu zaman yanlış sonuçlar doğurur, etraflarında bir yığın kırık dökük manzaralar oluşturmaya sebep olur. Bu manzaralar da muhataplarını hayata karşı korkak veya tam tersi bir saldırganlık dürtüsüyle davranmaya iter. Evet insan insana güvenir lakin güvenin belirtileri de göz ardı edilememelidir.Tedirgin olan insanlar ya güvensizdiler ya sürekli eleştirilere maruz kaldıklarından eleştiri kültürüyle yetişmeyi meziyet sayarlar ya da ölme korkusunu üst seviyede hissederler veya korkularının egemenliğine teslim olmuşlardır. Sonuçta yanındaki kişiyle ölüm bile olsa göze alamayanla yola çıkmak zaten yanlış bir başlangıç olmaz mı? Yanlış başlangıçlar geç farkedildiğinde istenmeyen sonuçlar doğurmaz mı? Psikolojik sağlamlık, sakin kalabilmekle ve aracının veya kendi hayatının idaresini sağlamaya çalışan bir bireyin iradesine saygılı olmakla mümkün değil midir? Ayrıca siz ehil olsanız bile acemi ve savurgan bir trafik magandasının size çarpma veya kaza yaptırma ihtimali yok mudur? Bu olaydan şunu anladım ki: Hayat da bir trafik akışı gibidir, yanınızdaki kişiler sizegüven vermiyorsa ehliyetlerinin emniyetini tartışmaya gerek var mı? Bu mantıkla hareketettiğiniz sürece varacağınız yer sizin varmak isteğiniz yer olacak mı? Ehil olmayanla yola çıkmak ya sizin tercihinizdir ya da bir zorunluluk neticesidir ama ilk durakta o yolcuğubitirme ferasetine sahip olmazsanız kaza riskiniz hep canlı kalacak ve korktuğunuz ölümleruhen karşı karşıya kalacaksınız. Belki her anınız bu kaygının varlığıyla gölgelenmiş olacaktır. Böylece iradenize saygı duymayan, varlığınızla varlığını anlamlandırmayan bir yol arkadaşıyla yola çıkılamayacağını anlamış olacaksınız. İnsanlık ehliyeti olmayan bu tür insanlara, güvenilmeyeceğini de acı tecrübelerle öğrenmiş olmanın hüznünü yaşayacaksınız.Ama gerçek şu ki bu tip insanlar hayatımızın belli dönemlerinde karşımıza çıkacaktır.Tüm mesele aslında şu: Rehavet ve aşırı öz güven ne kadar tehlikeliyse öz saygı zedeleyen bir dil kullanmak da o kadar yıpratıcıdır. Ama bu iki özellik de hayat boyu karşımıza çıkmaya devam edecektir. Önemli olan bu durumlara karşı dirençli kalıp hayatın akışına adapte olmaya çalışabilmektir. Bu açılardan bakılırsa diyebiliriz ki genellemeler insanları yanlış tanımlamaya sevkeder. Bununla doğru mücadele edebilmek için ayırt etmeyi öğrenmeliyiz. Ayırt etmeyi öğrenmedikçe kendimizi hiçbir zaman ve mekânda huzurlu hissedemeyeceğimizden güvenlibir yaşanmışlık sağlayamayız. Bu da bizi depresif bir ruh haline sürükleyip yalnızlaştırabilir. Ehliyetin emniyetini, emniyetin ehliyetine dâhil ederek bu bütünlüğü sağlamaktan başka çıkar yol yok zannımca. Çünkü sosyal bir varlık olan insanın toplumsal hayatla uyumlu olabilmesinin gereklerinden biri de bu davranış bütünlüğünü tecrübelerine yansıtmasıdır