Mehmet Nezir Öndül

Giderayak

Mehmet Nezir Öndül

Her şeyi bir anda düzene koymak isterken, ortamı hazırlamak, zararlı noktalarla fazlalıklarını törpüleyip sert ağaçtan bir sanat eseri meydana getirebilmek adına zihnimizin denge şemasını oluşturmakta zorlanabiliriz. Çünkü kaderin insan üzerindeki-bize göre olumsuz lakin mimarına göre şefkatli ve hikmetli-etkilerini sindirebilmenin en iyi yolu, onun adım adım,  parça parça tecelli edeceğini bilmektir. Bu bilinç, iç yolculuğumuzda derinlere indikçe orada gizlenen değerin daha kolay farkına varmamızı sağlar. Çekirdeğinde bir ceviz ağacının tüm projesini saklayan, zararlardan koruyup ona renk, koku, tat, şekil ve kıymet yükleyen sahibinin; bu değerli eserini yakıp da yok etmeyeceğine, çürütüp kokuşturmayacağına, değerli varlığını sebepsiz yere değersizleştirerek toprak altında ebediyen mahkûm etmeyeceğine inanırız. Her aşamasında ayrı bir güç ve maharet gösteren, her bölümünde ayrı bir sanatla işçilik yapan bu nakkaş, her tohumda yüz binlerce yemişi titizlikle işler. Zamanı gelince dalların elleriyle bu sanat eserlerini, dünya sofrasına davet ettiği kıymetli misafirlerine ikram eder ve bu yoldaki sebepleri renkli ve parlak mezelere çevirir.

Yol, ne kadar virajlı, taşlı, meçhul ve gölgeli olsa da ışık, bir yolunu bulup sızacağı yerden aydınlık sunmaya devam eder. Tekten ve hiçten meydana geldiğinden, Bir’den yine Bir’e birdenbire gideceğinin farkındadır. Sesi çıkmaz, ürkmeden ürkütmez, yokuşu bitmez, taşı eksilmez, gelenle gitmez, gidenle gelmez bir maceranın ortasında asırlık köprülerle bağlanır sonsuzluk menziline. Sonda olanın baştan olduğunu bilir ve başından beri yolcularını sırtlayıp coşkun akan bir suyun hızı ve temizliğiyle onları sükûnet bulacakları kervansaraylara taşımaya niyetlenir. Çünkü o, yoldur; aslında hem yoldur hem de açıp gittiği yolun sessiz yolcusudur. Her hanı bir durak, her anı bir yutak, her yolcusu bir sır, her işareti bir mesajdır. Her mesaj da öyle zümrütten bir taçtır ki başının üstünde taşır o taçla içindeki kıymetli taşları.

Bu yol, tekdüze bir çizgi değildir, kasisleri, çukurları ve şeritleri vardır, şeritlerini ihlal edip kazaya sebebiyet veren sermestleri de. Yol bunu bilir bilmesine de sırtından atmaz hiç kimseyi yine. Üstünden geçen her varlığın ruhuna göre şekillenir ince ruhunun yalazları. Yaprakla hafifler, dağla yücelir, rüzgârla aslan yeleli saçları dalgalanır; lakin insanla Araf’ta kalır. Hepsi ayrı yerlere gider ama o, bilir hepsinin hiç kimseye anlatamadığı derin acılarıyla gizemli hallerini. Hepsinde ayrı bir ses rengi vardır ve hepsinden ayrı bir nefes gelir adım adım geçerlerken yolun kenarından. Her nefes bin bir boğumda kıvranırcasına aheste aheste geçip gider. Her boğumda ayrı bir şekil alır, ayrı bir fazlalığından arınır. Tecrübeli bir terzi ustalığıyla işlenmiş pamuktan iplerle dokunan, ince ve nakışlı kumaşını bulana kadar yürür. Yürürken yoğrularak yorulur bu boğumlarda ama boğulmaz bir yutkunmayla. Onu boğmayan darlıkta, varlığının filizlenip yeşermesine şahitlik ederken, nefsi ve nefesi zarafet kazanır, nezakete boyanır, ferasetle donanır ve tekâmül deryasında bir damla olmak ister. Artık onun için yol bulmak, yol olmak, yolda kalmak en az yol açmak kadar kıymetlidir şimdiki zamanda.

Oysaki mevcut zaman, anın oldukça ötesine kök salmaktadır. Yaşadığımız bazı özel anlardaki hatırlamalar, zamanın bir çırpıda gelip geçmediğini ispat etmektedir. Daha önce yaşamış olduğumuzu hissedip şimdi tekrarlanmakta olan bir şeye doğru yönelişimiz de tesadüf değildir. Unuttuğumuz bir şeyin şimdi hatırlanıyor gibi olması da öyle. Bu his bizde olanın, daha önceleri de bizimle olduğuna yönelik varsayımlarımızı destekler.

Şimdiki zamanın yansımaları, sonsuzluğun ayak izlerini taşır, diyebiliriz. Bugünün etkisi, geçmişin getirip götürdükleriyle ilgili değildir. Bugün yapmakta oldukların, geçmişte yaptıklarını ve yapamadıklarını telafi eder ya da mantıken geleceği değiştirme gayretine sevk eder. Bunu yerinde ve zamanında yapabilmek, zamanın ayaklarına giydirdiğimiz kendi olma ayakkabılarını yeniden tasarlamakla mümkündür. Bunların bakımını doğru yaparak, bağlarını güçlendirmek bizi daha sağlıklı yapar. Ayakkabı bağları, ayak bağları gibi karmaşıklaştıysa, doğru ip, doğru zamanda çözülerek bunun üstesinden gelinmelidir. Bunu çözebilmek için, yoldaki işaretlerin dilinden anlayan, güvenilir bir yoldaş bulmaya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, zamanla varlık sebebinin ve yaşam felsefesinin iç yansımasını görebilenlere, gerçeği göstererek dengiyle birlikte dengenin mihengine yönünü çevirir.

Yol nasıl ki yönünü bu dengenin mihengine çevirdiyse yolcu ve işaretler de aynı noktaya evirilir. Aslında insan da bu denge üzeredir, bir adımı ne kadar büyük ve geniş de olsa onu destekleyecek başka bir adıma hep ihtiyaç duyar. Zira bir adım hakikate atarken diğer adım da onunla şekillenir, yol da şekillenmeye müsait yapısıyla yenilenmeye başlar. İşte doğru istikamette olmak, birçok tali güzergâhı şerh edip sadeleştirir. Bu sadeleşme gizemlidir.

Yıllar önce, merak ve hayretimin yüksek döneminde binlerce ağaçlık bir ormanda birbirinin bire bir eşi olan iki yaprak olmadığını okumuştum. Bizden öncekilerin bizden sonrakilerle parmak izlerinin aynı olamayacağı gibi. Aynı yollarda yaptığımız yolculuklar da bu bakımdan birbirine benzemez. Yollar aynı olsa bile biz aynı değiliz, yol da aynı yol olmaktan çıkmıştır artık. Tecrübesi artmış, yıpranmış, tozundan boyasına kadar pek çok unsuruna farklı renkler sinmiş, dönen dünyanın atmosferinden nasiplenen ulu bir bilgeye dönüşmüştür. Bu yolda; hem yolun hem yolcunun hem de işaretleri barındıran anın, halin ve iç âlemin havası, yaşama yansıması farklıdır. Artık o, ne eskisiyle aynıdır ne de eskisinden farklıdır. Kalemdeki mürekkep, kâğıttaki müebbet gibi. Bir gezginin öz penceresinden giderayak bakıp görebildiği ve gezegenindeki sözcüklere dökebildiği bundan ibarettir. Lakin hikmet ve kudret sahibinin söz ve sanatları için ancak şöyle denilebilmektedir: 
‘’Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, arkasından buna yedi deniz daha katılsa, yine de Allah'ın ayetleri yazmakla tükenmezdi. Muhakkak ki Allah'ın kudreti her şeye üstündür, her işi de hikmet iledir.’’(Lokman Suresi, 27)

 

Yazarın Diğer Yazıları