
HER İMTİHAN BİR ARMAĞANDIR
Mehmet Nezir Öndül
İnsanın dünyaya gönderiliş amaçlarından biri de imtihan sırrına muhatap olmasıdır. Varlık âleminde ruhun donatılarak dünyaya gelmesiyle beraber insanın serüveni başlamış olur. Aslında büyük iradenin gölgesinde ışığını bulmaya çalışan irade zerresiyle, etrafını aydınlatmaya çabalayan insanın, teslimiyet ve tevekkül ile heybesine dolduracağı sabır azığı, onu bu zorlu ama hikmetli, yaşarken sınandığı lakin başarıyla içinden çıkmaya muzaffer olursa cennet ile müjdeleneceği bir yolculuğa hazırlar imtihan dünyasında ya da tabir yerindeyse dünya imtihanında.
İnsan insanın imtihanı olur, bazıları da ona armağandır. Aslına bakarsak her imtihan bir armağandır, her armağan da bir imtihan. Bunlarla karşılaşmak veya bunları yaşamak her ne kadar da ödül veya ceza gibi görünse de farkındalığımızı artırmak ve olaylara karşı dirençli kalabilmek için bu yolculukta bize yön gösteren tabelalara benzer. Sevdikleriyle imtihan olmak kadar sevmedikleriyle de imtihan edilince anlaşılır ki bir şeyi orantısız talep etmek ya da dayanağını, kaynağını ve ne getirip götüreceklerini hesaba katmadan oluvermesini dilemek yolumuza engel olarak çıkabilir.
Hayatın imtihan sırrı zıttıyla olan dengelenmeye bağlıdır. Mesela cömertlik cimrilikle, fakirlik zenginlikle, kibir mütevazilikle, sakinlik gerginlikle, sağlık hastalıkla, düzen düzensizlikle imtihan olur. Bu kavramlar temel duygulardır lakin insanın nefsine yansımalarıyla ete kemiğe bürünüp görünür hale gelir. Aslında imtihan dediğimiz şey belki insanın zıddıyla olan münasebetinden sonraki törpülenmesi veya dengelenmesidir. Bunlar insanın nefsindeki karşılığını bulduğunda, imtihanın şiddeti, kişinin sabrının kuvvetine göre şekillenir ya galip gelir ya da mağlup olur hırsla saldıran nefsin hücumlarına karşı. Belki de insan zıddıyla imtihan edilirken terbiye edilir, benzerini aramakla da ömrünü tüketir. Kabul etmek gerekir ki demir gibi ateşlerde yanmadan, bir ustanın örsündeki çekiciyle dövülüp kıvamını bulmadan, halis bir şekil almadan, hikmet suyuna ibretle kanmadan ‘çelik’ olmak pek de mümkün değildir; çünkü çekim enerjisi bunu tetikler. Bu bağlamda dayanıklılık testini tamamlamış olur dünya misafiri veda etmeden bu kervansaraya. Erken uyanırsa olgunlaşır, nefsi kemale erer ve hikmet nazarıyla yüksek mertebelere ulaşır.
Verilenlerin emanet olarak verildiğini ve geçici olduğunu, yerine göre sabrımızın şefkatimizin, cömertlik ve sükûnetimizin ölçüldüğünü veya duygusal yoğunluklara ve yorgunluklara karşı kendimizi yönetebileceğimiz bir sakinlikle bazen de disipliner bir tarzla bunlarla başa çıkabileceğimizi anlamak gerekebilir. Evet zorlu süreçlerden bu kuvvetleri kullanarak çıkabilen bir insan için imtihan dediğimiz olaylar ve kişiler; kişisel gelişimi, hayat tecrübesi ve zorluklarla başa çıkabilme yeteneklerinin artması yönüyle aslında onlar için birer armağana dönüşür lakin sürecin çetin geçmesi her ne kadar yıpratıcı olsa da sonundaki ferahlamayla beraber pek çok tecrübeye ulaşmaya vesile olacaktır. O anda kalabilmek, sıkıntıyı bu olgunluk ve dinginlikle karşılayabilmek, zorlukların sıkıştırdığı o kasvetli köşelerden çıkabilmek, zihnine söz geçirip onu dizginleyebilmek pek de kolay olmayacaktır ama ‘Kanat çırpmayana gökyüzü verilmez.’ dedikleri gibi kanat çırpmaya devam etmek zorunda olduğunu bilecektir insan. Gecenin en zifiri anı, şafak sancılarının başladığı anlardır ki o anlardan sonra beklenen güneş, karanlığın hükmünü bitirecek, daralan ve kararan ruha bir ışıltı olarak yansıyacaktır.
Sorunlar ya da bize göre sorunlu kişiler bu şekilde bizi yoran, zorlayan, daraltıp bunaltan imtihanlardır lakin kaynağını bilmek, olgunluk gösterebilmek -ki zordur- bizi güçlendirecektir. Aynen ağırlık çalışarak kaslarını güçlendirmeye çalışan sporcular gibi. Yükleri ağırdır ama sabır, devam ve dayanıklılıkla sonuçları armağan niteliğinde bir süreçtir. Atmaca kuşları vardır serçeleri avlamak için onları sürekli taciz eder, sıkıştırır ve onları yem etmeye çalışır. Serçe kuşları ise onlara yem olmamak için çabalar, kaçar, saklanır yani sürekli uyanık olmak zorundadır. Yeni taktikler, teknikler denerler aslında bunları öğrenirler. İşte serçelere bu yeni teknik, taktik ve savunma yöntemlerini öğreten şey, onları yemeye çalışan katil atmacalardır. Bazen bir düşman bir dosttan daha etkili bir öğretmen olabilir. Ayrıca kışın karın yağması ve havanın soğuması, yağmurun aralıksız gönderilmesi de görünürde zorluklar içerir zahmetlere sebep olur ama sonrasındaki temizlik, şeffaflık ve bereket o zorlukların sonunda büyük ikrama ve rahmete vesile olacağından onlardan şikâyet etmek yerine ‘Hoş Geldiniz’ deyip karşılamak gerekir. Tabi insan bu ya, güneşi görse gölgeye kaçar; yağmuru görse şemsiye açar, sözü onun fıtratına işlemiş bir izdir artık. İşte hayattaki zorluklarla mücadele etmek, imtihanlarla başa çıkabilmek bize armağan olarak verilmiş birer ibret, ders ve en önemlisi de ruhu besleyen, dengeleyen birer hikmetten ibarettir. Evet bu, dile kolaydır, yaşantıya uygulamak cesaret ister ki bu cesaret nice zaferlerin müjdecisi olacaktır.
Bunların hiçbiri tesadüf olarak yaşanmaz veya tesadüf oyuncağı birer yanılsamadan ibaret sayılamaz. Çünkü mutlak irade sahibi olan bir kudretin kalemiyle yazılan kaderin her yazısı, imtihan mürekkebiyle görünürlüğünü artırır, kendini hatırlatır, gaflete kapılan ruha çaresinin kaynağını yeniden anlatır. Ne demiş büyükler: ’’Anlayana sivrisinek saz gelir, anlamayana davul zurna az gelir.’’ Bu bakış açısıyla bakıldığında en büyük terbiye edicinin şu hitabına kulak vermek belki de o kulağımızı kalbimizin diline dönüştürerek olayları ifade etmek daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. Olur ki, bir şey hoşunuza gitmezken, sizin için o hayırlı olur ve bir şeyi de sevdiğiniz halde o, hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Bakara Suresi 216.ayet) Bilmediğimizden imtihan edildiğimizi düşünebiliriz lakin bu bir bilinmezlik değildir çünkü kudret kalemiyle bunu yazma iradesini gösterene bilinmezlik olamaz. Bilinmezlik biz fanilerin imtihanıdır işte. Bilinmezlik kadar bilememezlik de. Bunların ikisini de al, at bakalım aczin derin ve yamalı heybesine.
Her armağan da aslında bir imtihan olur farkında olmadan. İnsana ikram edilen sayısız nimetler, muhabbetler ile emanetine verilen eşler, çocuklar, mallar, mülkler ve daha nice nimetlere karşı göstereceği olgunlukla şükrün dile ve davranışa yansıyarak kaynağını bilmesi ve bu doğrultuda bu armağanların ona verildiğini fark etmesiyle insanın uyanışı mümkün olacaktır. Yoksa tüm güzelliklerle zenginlikleri kendinden bilirse; kendi çaba, akıl ve küçücük iradesiyle bunlara ulaştığını düşünme gafletine düşerse işte o zaman armağan dediğimiz her şey, onun imtihanı olur. Bu imtihan çok daha çetin ve dönüşü olmayan bir yola dönüşür. Bu yoldan nice sözde âlimler, bilginler, zenginler, hükümdarlar geçmiştir ki pek çoğu imtihanı kaybetmiş ve kendilerine verilen akıl, ilim, sağlık, mal ve iktidar armağanlarını kendilerinden bilerek sonsuz bir kaybedişle ebediyen zarara uğramışlardır, manen iflas etmişlerdir. Bunlar her asrın Firavunu, Nemrut’u, Karun’u ve yalanlayıcıları olmuştur. Nimete şükür nimeti artırır şikâyet ise onu azaltır hatta kalplerinin mühürlenmesi gibi bu yalanlayıcıların gözleri ve dilleri de artık mühürlenir ki bu sayısız çeşitli nimetlere karşı kör, sağır ve dilsiz olurlar. İşte böyle bir armağanı alırken göndereni görmemek, bilmemek ve onun ismini o armağanlarda okuyamamak gafleti, bahsettiğimiz durumu çetin bir imtihana çevirir.
Demek ki kimimizin sabırla imtihan edildiği hayatta, kimimiz de şükürle imtihan ediliyoruz. Basireti bağlanmayan, aklını yitirmeyen, gafletin kalın ve koyu perdelerinin arkasına saklanmayan hiç kimse bu çukurlara düşmeyecektir. Tabi ki bir savaş varsa bununla ilgili bilgi ve tecrübe sahibi olmak kadar donanımlı olmak da gerekir. Yoksa soğukta fırtınada yağmurda paltosuz şemsiyesiz gezmek de çok akıllıca değildir. O zaman her iki imtihanda da hazırlıklı olmak, donanmak, tedbirli olmak asrın tereddütlerine karşı (b)ilimle aydınlanmak ve ruhumuzu besleyecek tefekkür gözüyle yaşananları ve bunları bize yaşatanı görmek kadar göstermek de gerekir. Ruhun cesede, aklın mideye, kalbin nefse galip gelebilmesi de ancak bu şuura ermekle mümkündür.