SAĞLIK YERLİ MALINDAN BAŞLAR
Meral ASLAN
SAĞLIK YERLİ MALINDAN BAŞLAR
Geçtiğimiz hafta Yerli Malı Haftası’ydı. Bu vesileyle, bir biyolog olarak “yerli malı” kavramına sağlığımız açısından bakmak istedim.
Yerli malı denildiğinde çoğumuzun aklına önce fındık, kayısı, ceviz, elma, armut gelir. Ardından arabalar, uçaklar, İHA’lar ve savunma sanayisindeki gurur verici başarılar…
Bunların her biri ülkemiz için çok kıymetlidir.
Ancak ben bugün bu köşede teknolojiden değil; doğrudan bedenimize giren, hücrelerimize temas eden gıdalardan söz etmek istiyorum.
Çünkü bir toplumun sağlığı, hastane sayısıyla ölçülmez.
Asıl tablo; pazar tezgâhlarında, mutfaklarda ve çocukların beslenme çantalarında ortaya çıkar.
Yerli Malı Haftası çoğu zaman yalnızca ekonomik bir farkındalık olarak ele alınır. Oysa yerli malı tüketmek, aynı zamanda sağlıklı yaşamın da temel taşlarından biridir. Çünkü sağlık, sandığımız gibi raflardan değil; topraktan başlar.
Eskiden insanlar mevsiminde yerlerdi.
Domates, biber, karpuz yazın; mandalina ve portakal kışın sofraya gelirdi.
Üretici tanıdıktı, toprak tanıdıktı.
Boşuna dememiş İbn Haldun: “Coğrafya kaderdir.”
Bu topraklarda yetişen gıdalar, yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan insanların bedenine uygundur. Bu güneşle büyüyen elma, bu iklimde yetişen buğday; bizim metabolizmamız için tanıdıktır.
Atalarımızın tükettiği gıdalar, bedenimizin biyolojik hafızasında hâlâ yer alır. Bu nedenle yerli gıdalar vücudumuza daha kolay uyum sağlar, daha rahat sindirilir ve hücrelerimiz tarafından daha iyi tanınır.
İthal ürünler ise uzun yollar aşarak soframıza gelir. Bu yolculukta yalnızca mesafe değil; koruyucular, ambalajlar ve plastikler de taşınır. Raf ömrü uzasın diye gıdanın doğallığı azalır, besin değeri düşer.
Yerli ürün yakından gelir.
Daha tazedir.
Daha az işlem görmüştür.
Bilim de bunu söylüyor:
Mevsiminde ve yerel tüketilen gıdalar, bağışıklık sistemini daha güçlü destekler. Vitamin ve mineral kaybı daha az olur. Bağırsaklarımız —ki bağışıklık sistemimizin merkezidir— doğal ve yerel besinlerle çok daha sağlıklı çalışır.
Yani yerli gıda sadece karnımızı doyurmaz, vücudumuzun direncini de arttırır.
Bugün sağlıklı yaşam denince akla hemen pahalı takviyeler ve ithal “süper gıdalar” geliyor. Oysa bizim süper gıdalarımız zaten mutfağımızda:
Yoğurt, kefir, bulgur, nohut, mercimek, fındık, ceviz, bal, ıspanak ,pırasa, elma, armut, kayısı…
Bir çocuğun her gün yerli gıdalarla büyümesi yalnızca doyması değildir. O çocuk daha güçlü bir bağışıklık sistemiyle büyür, daha az hastalanır. Gençlerin ve yetişkinlerin yerli gıdalarla beslenmesi de hastalıklara karşı koruyuculuğu artırır. Bu da sağlığa ve geleceğe yapılan en kıymetli yatırımdır.
Yerli malı tüketmek aynı zamanda doğayı da korur.
Uzak ülkelerden gelen ürünler daha fazla ambalaj, daha fazla plastik demektir. Plastik ise yalnızca çevreyi değil, sağlığımızı da tehdit eder.
Aslında doğayı korumakla sağlığımızı korumak aynı şeydir.
Yerli üretici kazanırsa tarla boş kalmaz.
Tarla boş kalmazsa sağlıklı gıda süreklilik kazanır.
Sağlıklı gıda süreklilik kazanırsa toplum daha az hastalanır.
Her şey birbiriyle bağlantılıdır.
Sağlık yalnızca bireysel bir tercih değil, toplumsal bir bilinçtir.
Unutmayalım; sağlık bir reçete işi değil, bir yaşam biçimidir.
Yerli malı tüketmek ise bu yaşam biçiminin en doğal adımlarından biridir.
Kendi toprağını işleyen, kendi toprağında ürün yetiştiren bir toplum; kendi sağlığını da korur.
Ve sağlıklı toplum, geleceğe daha umutla bakar.
Sağlıcakla kalın.
Uzm. Biyolog Meral ASLAN
Araştırmacı – Yazar