
Dijital Çağın İçinde Kayıp Nesil!
Yasin Övüt
Dijital Çağın İçinde Kayıp Nesil!
Her çağ, kendi insanını inşa eder. Sanayi çağının işçisini, bilgi çağının teknokratını… Şimdi ise dijital çağın ruhsuz, bağlantılı ama kopuk bireyini konuşuyoruz. Ellerimizde cihazlar, gönüllerimizde boşluklar büyüyor. Çağımız; insanın hem doğayla hem de kendi fıtratıyla olan bağını koparırken, yeni bir varlık biçimini, yeni bir "insan türünü" şekillendiriyor. Bu yeni tür; ekrana secde eden, kalbi titreşim sesiyle çarpan, yalnızlığa tahammülsüz ama dostluğa yetersiz, bilgili ama hikmetsiz bir varlık. Sorun yalnızca teknolojik dönüşüm değil, daha derin bir çürüme: İnsanlığımızı kaybediyoruz. Belki de çoktan kaybettik.
Korkunç bir toplum oluverdik. Ve son insan nesliyiz diyorum.
Dijital çağ, dişlerimizi söktü. Kalplerini söktü gençlerimizin. Boynu telefonundan başka bir şeye eğilmeyen, kendisinden başka mabuda secde etmeyen bir nesil var önümüzde. Ne anneye, ne toprağa, ne de Allah’a karşı bir saygı taşıyan bir baş eğiş… Bu büyük çöküşü politik lügatçeyle anlatamazsınız. Seçim sonuçlarıyla, istatistiklerle, vaazlarla geçiştirilemez. Belki hâlâ fıtrattan kalan küçük bir parça dokuyla, o gençlerden birini bu selden kenara çekebilirsiniz. Belki…
İslamcı olmak davasını geçtim, Müslüman olmak davasını da geçmek üzereyim. İnsan olmak davası duruyor önümüzde. En zor dava bu belki de. Çünkü bu çağda insan kalabilmek, direnmeyi, reddetmeyi, yalnız kalmayı göze almayı gerektiriyor. Fakat toplum olarak insanlığımızı kaybettik. Evet, kaybettik.
Birinin bu nesle göğe bakmayı öğretmesi gerek. Dağlara, tarlalara, ağaçlara bakmayı… Bir insanla oturup hasbihal etmeyi, susmayı, gülüp ağlamayı, birlikte gezmeyi, bir yolculukta birlikte susmayı öğretmesi gerek. Toprağın altına değil, göğe bakmayı hatırlatması gerek. Bu çağın en büyük devrimi bu olabilir: Göğe bakmak.
Bu kadar cemaatimiz, teşkilatımız, binamız olacağına, birkaç tane daha Kemal Sayar’ımız olsaydı. Birkaç tane daha Hasan Aycın’ımız. Bak tıkanıyorum, sürdüremiyorum timsalleri. Çünkü sanatkâr çıkaramadın bu toprak. Şair de çıkaramıyorsun artık, dikkat et. Arılar ölünce kıyameti bekle diyor ya bilim, şiir ölünce bence kıyamet çoktan kopmuştur. Şiiri yok Müslümanların.
Bak, “İslamcılar” demiyorum, Müslümanlar diyorum. İsmet Özel geldi, noktayı koydu ve gitti. Bir çağın, bir şiirin kapısını kapatarak çekildi. Ardına gelen bir diriliş olmadı. Çünkü “şiirin yokken, hikmet ehli, gönül ehli insanın yokken; gönle, fıtrata, cana nasıl dokunacaksın, a canım?”
Toplumdaki sekülerleşme bu hızla sürdükçe, birkaç dönem sonra zaten iktidar da kaybedilir. O zaman külahları masaya koyup “nerede hata yaptık” diye düşünürler. Akademisyenler, sosyologlar içinden belki itirafçı bir dile mecbur kalan birileri çıkar. Bense yaşarsam bunlara zevkle kulak tıkayacağım.