Yasin Övüt

Hz. Muhammed S.A.V Zamanlara Sığmayan İnsan...

Yasin Övüt

Hz. Muhammed (sav): Zamanlara Sığmayan İnsan

İnsanlık uzun ve yorgun bir yürüyüştür. Kimi zaman karanlıklar uzar, adımlar yavaşlar, kalpler yorgun düşer. İşte böyle bir çağda, insanın insana yabancılaştığı, mazlumun sesinin duyulmadığı, vicdanın sustuğu, umutların tükenmeye yüz tuttuğu bir zamanda geldi o.

Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)...
Sadece bir isim değil; bir çağrının, bir dirilişin, bir insanlık inkılabının adı. Allah’ın seçtiği, ama aynı zamanda seçilmeyi hayatıyla hak eden bir elçi.

O, kimseye zulmetmedi ama zulme de asla boyun eğmedi. Kafirlerin yüzyıllar boyunca kurduğu sömürü düzenlerini sarsacak kadar büyük bir hakikatle geldi. Bu yüzden onun adı, bugün hâlâ bir tehdit gibi anılır zalimlerin dillerinde.

Ama o, tehditle değil; merhametle, adaletle, direnişle konuştu. Mazlumları yalnız bırakmadı. Kimsesizlerin kimsesi oldu. İncinenin yanında, kaybedenin omzunda, ezilenin duasında yer aldı. Çünkü o, halkın değil, hakikatin adamıydı.

Hayatının her anı, kulluğun ne demek olduğunu gösteren bir örnekti. Namazda secdeye kapanan da oydu; savaş meydanında adalet için kılıç kuşanan da. O, yalnızca bir peygamber değil, bir yoldu.
Bir yol arkadaşıydı insanın.

Cehaletle savaşırken eline kılıç değil, önce kalem aldı.
Bilgiyi, düşünmeyi, anlamayı, sormayı ve şüphe etmeyi öğretti. Çünkü hakikat, ancak aklın ve kalbin birlikte yürüdüğü bir yolda bulunabilirdi. O yolu yürürken Kur’an onun rehberi, vicdanı pusulası, ümmeti yoldaşıydı.

Vahiy ona geldi, ama onu yalnızca okumadı.
O vahyi yaşadı.
Hayatına dokudu.
Sözlerine yansıttı.
Davranışlarına sindirdi.

İçini arındırdı, sonra dışını. Nefsini terbiye etti, sonra toplumu. Ruhunu yıkadı, ardından kalpleri. O yüzden bir inkılaptı; ama kılıçla değil, kalple gelen bir inkılap.

Ticaret yaptı; ama ne kazanca kul oldu, ne hakka göz yumdu.
Ailesiyle yaşadı; ama otoriteyle değil, muhabbetle yönetti.
Dostlarıyla yola çıktı; ama onları arkada bırakmadı.
Beraber yürüdükleri yolda, gerektiğinde arkalarını kolladı.
Gölgesi oldu güvenin.

Toplumunu değiştirmek istedi, ama önce onlara kendilerini anlattı.
Yanlışları düzeltmek istedi, ama kalpleri kırmadan.
O öğretmendi. Ama kürsüye değil, kalbe konuştu.

Ve savaş...
O savaş istemedi. Ama barışın olmadığı bir yerde susmak da zulüm olurdu.
Zalime “dur” diyemeyen, mazluma “dayan” dememeliydi.
O yüzden savaştıysa da bu, barışın yeniden doğması içindi.

İşte böyle bir insandı.
Bir peygamberdi ama en çok da insandı.
Yani hepimize dairdi.
Bir baba, bir dost, bir öğretmen, bir komutan, bir tüccar, bir kul...
Ve her şeyden önce: bir örnek.

Onu tanımak, sadece tarih öğrenmek değil; kendimizi anlamaktır.
Onu sevmek, sadece bir inanç değil; bir duruştur.
Onun izinden yürümek, sadece ibadet değil; bir hayattır.

Yazarın Diğer Yazıları