M. Nurullah Varol

Taşların Sırrı 2

M. Nurullah Varol

Değerli okurlarım, takı ve benzeri bir çok alanda kullanılan taşların özellikle sağlık konusunda kullanımı bilinenden belki de çok eski zamanlara dayanmaktadır. Bu tarihi süreci mümkün olabildiğince araştırmak ve elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Taşlar üzerine yazılan eserlerin geçmişinin çok eskilere dayandığı, dünya milletleri arasında kültürel olarak önemli bir yere sahip olan taşlarla ilgili tarihin en ilkel topluluklarından en gelişmiş topluluklarına kadar tapınma, sihir, büyü, tılsım, bereket, uğur, şifa, ilaç, çocuk doğurmak, cinsiyet belirleme, yağmur veya kar yağdırma gibi inanç ve âdetler olduğu bilinmektedir. Arap ve Fars edebiyatlarında Müslüman âlimler IX. asrın başlarından itibaren değerli taşlara ilgi duymuş, değerli taşlar ve madenler üzerinde inceleme yapmış ve eserler vermeye başlamışlardır. İslâm coğrafyasında yazılan cevher-nâmelerin şekil ve içeriklerini belirleyen önemli iki eser, IX. yüzyılda yazılmış olan Kitâbü’l-Ahcâr ve Kitâb Sırr el-Esrâr olarak tespit edilmiştir. Farsça, Süryanice ve Yunanca kaynaklardan istifâde edilerek yazılan bu eserlerde özellikle metallerin ve taşların büyüsel özellikleri üzerinde durulmuştur. İlerleyen yıllarda söz konusu ilgi, Osmanlılar döneminde de devam etmiş, bu alanda cevher-nâme veya cevâhir-nâme adıyla anılan, genellikle Arapça ve Farsçadan tercüme veya derleme yoluyla meydana getirilmiş birçok eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerde değerli taşların nerelerden çıkarıldıkları, özellikleri, çeşitleri, faydaları, zararları, bazı hastalıkları tedâvi edici etkileri, kullanım usulleri, hatta bu taşlar etrafında oluşmuş inanışlar gibi hususlar yer almaktadır. Cevâhir-nâmelerin dili; değerli taş ve hastalık isimlerinin çoğunlukla Arapça, Farsça olmasına rağmen, benzeri didaktik eserlerin birçoğunda görüleceği üzere açık ve anlaşılır bir nitelik taşımaktadır. Bu tarz eserler, genellikle mensurdur ve eldeki mevcut kaynaklarla bugün bilinen Türkçe ilk örneği Sultan II. Murâd döneminde Muhammed b. Mahmûd-ı Şirvânî’nin yazdığı “Cevher-nâme” adındaki eserdir. Bu kitap, önce H. 823/M. 1427 yılında Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey’e sunulmuş, daha sonra Şirvânî bu eseri genişleterek ve ilâveler yaparak, “Tuhfe-i Murâdî” adıyla H. 833/M.1429’da Sultân II. Murâd’a sunmuştur. Eserin ilk 25 bâbı müellifin de belirttiği gibi ünlü hekîm Tifâşî’nin “Ezhârü’lEfkâr” isimli cevher-nâmesinin tertîbine uyularak hazırlanmıştır. Tıp tarihçilerinin hemen hepsi, eseri Anadolu’da yazılan Muhibbî Dîvânı’nda Değerli Taşlar

691 Türkçe ilk tıp kitapları arasında saymış olmalarına rağmen eser, aslında ikinci dereceden bir tıp kitabıdır; daha çok kıymetli taşlar, mukavviyyat (kuvvetlendirici ilaç) ve ıtriyyatla ilgili bir eserdir Sonraki zamanlarda da bu alana ilgi devam etmiş, Za’îfî (Risâle-i Cevâhirnâme), Yazıcızâde Ahmed-i Bîcân (Cevâhir-nâme), Mustafa bin Seydî (Cevâhir-nâme-i Sultân Murâdî), Zeynelâbidîn bin Halîl (Risâletü’lCevâhir), Ayaşlı Şa‘bân Şifâ’î (Şifâ’iyye) Yahya bin Muhammed el-Gaffarî (Yâkût fî Cevher el-Cevâhir el-Ma‘âdin) gibi müellifler tarafından bu konuyla ilgili eserler verilmiştir. Osmanlılar döneminde yazılmış kimi ansiklopedi nitelikli eserlerin içerisinde cevherlere ayrılmış bölümler bulunmaktaysa da cevâhir-nâmeler çoğunlukla müstakil eserlerdirDeğerli taşlara böyle müstakil eserler içerisinde yer verildiği gibi, Osmanlı sahasında yazılmış edebî eserlerde özellikle sevgilinin güzellik unsurlarından bahsederken şâirler, şiirlerini daha güzel ve etkileyici kılabilmek için de benzetmeden telmihe kadar yaptıkları çeşitli edebî sanatlarda değerli taşlardan yararlanmışlardır. Divan şâirleri bir yandan da şiirlerini oluştururken toplumda değerli taşlarla ilgili yüzyıllar içinde oluşmuş inançlar ve kültürel kodlar aracılığıyla “zihinsel, mecazî ya da simgesel imge”ler meydana getirmiş, bu kodlar aracılığıyla divan şiirinin arka planını oluşturan birçok kaynaktaki değerli taşlara ait bilgi de metinlere taşınmıştır. Osmanlı hânedânlığının onuncu pâdişâhı olan Sultân Süleymân Han’ın (1495-1566) yaşadığı XVI. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin fetih ve zaferlerin yanında mimarî, sanat ve şiir gibi farklı alanlarda gelişme gösterip başarılar yakaladığı görkemli bir yüzyıldır. Bu dönemde Hayâlî (ö.1557), Fuzûlî (ö.1556), Bâkî (1526-1600), Zâtî (1471-1546), Nev’î (1533-1599), Taşlıcalı Yahyâ (ö.1575) gibi edebiyat tarihimiz içerisinde yer alan çok önemli isimler yaşamış, verdikleri kıymetli eserlerle hem kendi dönemlerindeki hem de kendilerinden sonraki dönemlerdeki sanatçılar üzerinde çağlar boyu sürecek derin etkiler bırakmışlardır. İşte askerî ve siyasî açıdan olduğu kadar sanat ve edebiyat açısından da başarılı bu yüzyılda yaşayan ve kırk altı yıl tahtta kalan Sultân Süleymân Han, belki de bu edebî muhîtin güçlü tesîriyle sanatı ve sanatçıları koruyup gözetmiş hatta kendisi de sanat ve edebiyatla ilgilenmiş, Fatih Sultân Mehmed Han ile 692; DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ başlayan divan sahibi “şâir pâdişâhlar” zincirinin başarılı şâirliği ve divanındaki 4100’den fazla şiiriyle önemli bir halkası

olmuştur. Türk şâirlerinden en fazla Ahmed Paşa (ö.1496-97), Necâtî (ö.1509), Bâkî, Fuzûlî ve Hayâlî’den etkilendiği görülen şâir, sevip beğendiği şâirlerin şiirlerini tanzir etmiştir. Şiirlerinde genellikle Muhibbî mahlasını kullanan şâir, “Muhib”, “Meftûnî”, Âcizî mahlaslarını da kullanmıştır. (Ak, 2010: 74; Kurtoğlu: 2006: 76) Muhibbî, devrindeki diğer şâirlere nazaran özellikle gazellerinde daha anlaşılır bir Türkçeyle tevhid ve naattan etkilendiği şâirlere, aşktan şiire kadar belirli kavramlara dair düşüncelerine, hayata dair öğütlerden tövbeye yönelmeye kadar birçok konuya samimi bir üslûpla değinmiştir. Biz burada Kemal Yavuz ve Orhan Yavuz tarafından hazırlanan Muhibbî Dîvânı’nda1 hangi değerli taşların nasıl kulanıldığını, bu taşlar etrafında oluşmuş inanışları göstermeye ve bu kullanımları divandan aldığımız örnek beyitlerle desteklemeye çalışacağım.

Yazarın Diğer Yazıları