Alişan Hayırlı

Üç güzel adam...

Alişan Hayırlı

Birincisi, yanımda oturan Hüseyin Karatay (Hasan Hüseyin Karataş)... Gündüzbey'in yetiştirdiği ve Türkiye'ye armağan ettiği yazar, kanaat önderi ve sivil toplum lideri...
Türkiye'nin en zor zamanlarında, muhafazakâr kesimin edebiyatta ve kültürde önemli temsilcisiydi. Zorlu yıllarda kalıcı eserler verdi. Eserleriyle farklı bir dünyanın sesi oldu.
Zor zamanda konuştu ve yazdı. Yazmanın bedelini ödedi, sürgünlere gitti, saldırılara uğradı, tecrit edildi, ötekileştirildi ve dışlandı. Ülke edebiyat ve basın dünyasını elinde tutan kesim tarafından yok sayıldı. Kendinden sonra eserleriyle en az üç nesli etkiledi ve binlerce gencin yetişmesini sağladı. Karatay Hocamız, halkıyla ve milli değerleriyle barışık eserler verdi.
Popülist olma, beğenilme, taktir edilme, tanınma ve şöhret olma tuzağına düşmeden, sade ve mütevazı bir hayat yaşadı. 
Onun adı Hasan Hüseyin Karataş... Nam-ı diğer (Romanlarındaki müstear ismi) Hüseyin Karatay...
O bir Gündüzbey'li... Eniştemiz olmakla da ayrıca onur duyuyoruz.

Onun yanında oturan Fevzi Özkeser... Emekli öğretmen… Yine zorlu yıllarda öğretmenlik yaparken ömrü hep sürgünlerde geçti. Malatya’da dernek ve vakıflarda aktif görev alarak memlekete hizmet etti ve ahlaklı gençlerin yetişmesine katkıda bulundu. 

Peki, yanındaki diğer güzel adam kim?
Muhtemelen hiç görmediniz ve duymadınız...
O da başka bir sessiz kahraman... 
Aslen Artvin'in Yusufeli diyarından... Hırçın Karadeniz'in suskun ve durgun evladı... Bundan 28 yıl evvel hangi rüzgâr attı bilinmez Yusufeli'ni terk edip Malatya topraklarını şereflendirdi. Tecde'nin Şentepe'sinde mütevazı bir ev yapıp içinde oturmaya başladı. Hanımı ve 7 çocuğu ile birlikte... Yıllar geçti, zaman su gibi akıp gitti, çocukları büyüdü ve altı sene önce çok sevdiği hanımı Hakk'ka yürüdü. Dursun dayımız işte o günden sonra bir mecnun misali dağlara, derelere vurdu kendini. Kaçkar isimli atıyla bazen günler süren yolculuklara çıktı. 
Dursun dayımız tam bir İstanbul beyefendisi... Konuşması, üslubu, davranışları, misafirperverliği ve daha birçok meziyetleriyle temayüz etmiş mümtaz bir şahsiyet... Onu Tecde civarında kanal boyunda yürüyüş yaparken görürsünüz... Başında hiç çıkarmadığı beyaz sarığı ve elindeki asasıyla… Sanırsınız ki Hz. Hamza dirilmiş Malatya sokaklarında yaşıyor. 
Efsunlu kişiliği ve derin düşünceleriyle ne kadar sıradışı bir şahsiyet olduğunu anlatacak kelime bulamıyorum. Tanıştıktan sonra defalarca ziyaret ettik, buluştuk ve yürüyüşlere çıktık, daha yakından tanıma fırsatı yakaladık. 
Hazine bulsak bu kadar sevinmezdik. 
Kendisi tam bir Sezai Karakoç hayranı... 
Tecde'deki evinin bahçesinde kırık bir sandalye, derme çatma bir masa ve masanın üstünde Sezai Karakoç kitapları... 
Tecde ve Malatya bu topraklarda uzun yıllar özel bir şahsiyeti misafir ettiğinin farkına varmadı. Dönüp bakmadılar, onunla konuşmadılar, çayını içip dinlemediler. Ama o da ısrarla kendisini belli etmekten çekindi. Hep geri durdu. Hüseyin Karatay'ın o imrenilen duruşu ile benzerlik addediyor. 

İşte üç güzel adam... Üç özel şahsiyet... 
Değerli dostum Kadir Çelik’in önayak olmasıyla bugün sabah işte bu üç özel adamla bahçemizde kahvaltıda buluştuk. Dolu dolu bir sohbet eşliğinde adeta zaman tünelinde yolculuk yaptık. 
Ne güzel bir fırsat ve ne anlamlı bir yolculuk… Kim önce dünya misafirliğini terk eder bilemeyiz ama ahirete irtihal etmeden dünyada iken bu üç güzel adamla birlikte olmanın hazzını tattık.
Allah üç güzel adama uzun, hayırlı ve sağlıklı ömür nasip etsin.
 

Yazarın Diğer Yazıları