M. Nurullah Varol

Dünyada Müslümanların Hilafet Birliği Neden Yok?

M. Nurullah Varol

Dünyada Müslümanların Hilafet Birliği Neden Yok?

Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasının ardından, sıranın hilafete geldiğine yönelik tartışmalar gündemde yer almaya başladı. 89 yıldır esir olan Ayasofya zincirlerinden kurtulduysa, Müslümanların birlik ve beraberliğini organize edecek olan hilafet de geri gelebilirdi. Bunu dillendirenlerden bir kısmı hilafetin gerekliliğini savunurken, bir kısmı da sekülerlikten uzaklaşmak olarak değerlendiriyor. Hilafetin gerekli olduğunu ve bunun sadece Müslümanlar için değil Ortodokslar için de evrensel temsilciliği bakımından önemli olduğunu söylenlerden biri de gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak. Dilipak’la hilafetin neden önemli olduğu ve nasıl olması gerektiğini, günümüz şartlarına göre değişip değişmeyeceğini, Müslümanların yanı sıra Ortodoksları da kapsayıcı olmasının sebeplerini konuştuk. Halifenin mukaddes ve dokunulmaz olmadığını söyleyen Dilipak, hilafet ve halifenin Allah’ı ve İslam’ı değil, Müslümanları temsil ettiğini vurguluyor. Teşkilatlanmanın herkesin hakkı olduğunu, her din veya inancın bir birliği ve başı olduğunu, kanarya sevenlerin bile bir dernek çatısı altında örgütlendiğini belirten Dilipak, “Hilafet Müslümanların birliği için şart. Hiçbir Müslüman bu birliğe karşı çıkmaz. Çıkamaz. Çıkıyorsa ya bu Hilafeti bilmiyor ya da İslam’ı bilmiyor. Müslüman değilse, Müslümanların birlik olup olmamasından ona ne? Dünyada kim, kime, ‘hayır sen global bir cemiyet kuramazsın’ diyebilir. Bu Faşistçe bir tutum olur” diyor. İşte Dilipak’la yaptığımız ilginç hilafet mülakatı.

Son günlerde ‘Ayasofya açıldı şimdi sıra hilafete mi’ geldi sözleri duyulmaya başladı. Ayasofya ile hilafet arasında nasıl bir bağlantı var?
Ayasofya’nın sembolik bir değeri var. Ayasofya İstanbul’un mührüdür. İstanbul ise Doğu Roma’nın mührüdür. Aynı zamanda burası bir hilafet merkezidir. Osmanlı’nın merkezidir. Burası kıbleteyn noktasıdır. Ayasofya birçok bakımdan semboliktir. İstanbul’dan bu özelliklere dayalı dünya haritası üzerinde yer işaretlemesi yapacak olursanız, sadece hilafete dayalı 110 ülke var. Hilafeti ihya ederseniz, buralarda bir İslam Birliği oluşacak. Şu anda dünya üzerindeki İslam devletlerinin yöneticilerine baktığınızda, çoğu batı ile işbirliği içinde, hatta onların taşeronu. Onlarla bir yere gidemiyorsunuz.

MESLEK ÖRGÜTLERİNİN BİLE BİRLİĞİ VAR AMA MÜSLÜMANLARIN YOK
Bunu sadece hilafete indirgersek, sanki Müslümanların kendi meselesi olarak algılanır. Evet, Müslümanların kendi meselesi, ama Osmanlı’dan kaynaklanan Ortodoksların da böyle bir meselesi var. Dünyada Proteston birliği, Katolik Birliği var. Meslek örgütlerinin bile uluslararası birliği var. Dünyada evrensel temsilciliği olmayan bir Müslümanlar, bir de Ortodokslar kaldı, ikisi de Osmanlı mirası. Bir de Batı Roma’nın karşısında Doğu Roma’yı istemiyorlar. Sadece İslam’ı değil, Doğu Roma’yı da yok etmek istiyorlar.


FATİH BİZANS’I LATİN İŞGALCİLERDEN KURTARDI
Doğu Roma meselesini biraz açabilir misiniz?
Hep zannedilir ki, Fatih İstanbul’u Bizans’tan aldı. Böyle bir şey yok. Osmanlı tarihinde hiç fetih kutlaması yoktur. Fatih, Doğu Roma Bizans imparatoru oldu. Fatih’in ordusundaki gayrı Müslim asker sayısı Bizans’ın ordusundan fazlaydı. Fatih Bizans’ı Latin işgalcilerden kurtardı. İmparator da Latin işgalcilerin işbirlikçisiydi. Şimdi böyle bir fetih bizim kafamızda yok. Bizim kafamızdaki fetih, 1953 yılında Cumhuriyet gazetesi tarafından uyduruldu.
Cumhuriyet gazetesi mi, şaka yapmıyorsunuz değil mi?
Şaka olur mu? Evet, Cumhuriyet gazetesince uyduruldu. Doğu Roma’nın siyasi haritasına bakarsanız, Etiyopya da var, Avrupa da var, Ermenistan da Gürcistan da var. Roma coğrafi bir bölgedir. O yüzden Roma’nın yeniden ihyası gerekiyor. Osmanlı sultanları aynı zamanda Bizans imparatoruydu. Ama şimdi bunu söylesen, hakaret sayıyorlar. ‘Kahpe Bizans’ diyorlar. Fatih’in Bizans’ı yıktığını zannediyor. Bizans’ın kendi içinde de çatışmaları vardı. Biz Latinlerden orayı kurtardık. Asırlarca da Müslümanlar tarafından yönetildi. Doğu Roma’yı ve Bizans’ı Cumhuriyet yıktı. Ben Müslümanların hilafetini istiyorsam, Ortodoksların da birliğini savunurum.

ORTODOKS KİLİSESİNİN BAŞI OLABİLİRİZ
Hilafet aynı zamanda Doğu Roma’ya da mı hizmet edecek?
Hilafet İstanbul’a geldiğinde, aynı zamanda Bizans imparatoru oldu. Osmanlı sultanları Türklerin ‘Hakanı’ Müslümanların ‘Halifesi’, Arabın ve Acemin ‘Padişahı’, diğer halkların ‘Sultanı’, Doğu Roma Bizans’ın da ‘İmparatoru’ydu. Selçuklular döneminde, âhiyân-ı rum, bâciyân-ı rum, gâziyân-i rum dediklerimiz, o Müslüman kimlikli insanlardı. Osmanlı Sultanlarının unvanlarının hepsini birlikte düşündüğümüzde, biz âlemlere Rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak, Ortodoks kilisesinin başı da olabiliriz. Şu anda Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi ve Doğuş Kilisesi’nin anahtarı Müslümanlarda. Hiçbir Ortodoks bunu istemiyor. Bu anlamda bizim yeniden İslam’ı okuyup düşünmemiz gerekiyor.

ALLAH KUYUDAKİ YUSUF’U MISIR’A SULTAN EDER
Doğu Roma bunu kabul edecek mi?
Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah (c.c.) dilerse olur. Onun ne yapacağını bilemem. Ben O (c.c.)’nun hükmüne razıyım. Ben üzerime düşeni yapıyorum. Olup olmaması benimle ilgili bir şey değil. İnsanlar çok pragmatist, rasyonalist düşünüyor. “Şunu şöyle yaparsak, böyle yaparsak, şunlarla anlaşırsak, kabul ettirebiliriz” gibi hesaplar içine giriyor. Doğru olanı, Allah’ın razı olduğunu yaparsanız, Allah onu nasıl olması gerekiyorsa esbabını da halk eder. Hz. Yusuf’un nesi vardı? Belden yukarısı çıplaktı, kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı, bir tuzlu su kuyusunda yalnız başınaydı. Hiç kimse ondan daha yalnız ve çaresiz olamaz. Bu bize bir örnektir. Allah’ın rızasına uygun davranırsanız, Allah kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eder. Bize hayır gibi görünen şeylerde şer, şer gibi görünen şeylerde hayır olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir.

UYGULAMA MERKEZİ İSTANBUL
Nasıl bir hilafet modeli öneriyorsunuz?
Hilafetin ana merkezi Kâbe’dir. İkinci merkezi Medine’dir. Ticaretle, muamelatla ilgili şeyler orada konuşulur. ‘Medine Pazarı’ orada kurulmuştu. Doktorlar, mühendisler, insânî yardım kuruluşları filan yılda bir defa ya da lazım olduğu zaman umreye gidip oralarda toplanıp Müslümanlar olarak karar alabilirler. Temel birlik, adâlet, muhkem nas ile sabit konular Mekke’de, müteşabih bölümler Medine’de görülür. Zamanında da öyleydi.

AYASOFYA’NIN TEPESİ DÜNYANIN SIFIR NOKTASI
Diğer halklarla ilgili buluşma noktamız da Kudüs-ü Şerif’tir. Orada Hristiyanlar, Yahudiler herkes var. Ama Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere tamamen Müslümanlara hastır. Bu merkezler gidip gelinen irtibat noktalarıdır. Uygulama merkezi ise İstanbul olacaktır. Mekke’den Kudüs’e bir çizgi çek, devam et, sıfır noktası İstanbul’dur. Kıbleteyn noktasıdır. Dünyanın sıfır merkezidir. Ayasofya’nın tepesinde hilal yok, daire var, o dairenin orta noktası dünyanın sıfır noktasıdır. Buradan döndüğünüzde hem Mescid-i Aksâ’ya hem Kâbe’ye dönersiniz.

HALİFELİK KUTSÎ DEĞİL
Mekke ve Medine Müslümanlar arasında mukaddes… Doğu Roma’yı bu merkezler neden ilgilendirsin ki?
Bu Müslümanlar arası bir şey, doğru, ama İstanbul aynı zamanda Doğru Roma’nın da merkezidir.
 Süryani patrikliğini Hz. Ömer Kudüs’te kurdu. O bize emanettir.
 Suriye’deki Arâmîler, küçük bir köy, o da Hz. İsa’nın bize emanetidir.
 Fatih, Ermeni patrikliğini kurdu, o da Fatih’in emanetidir.
 Fatih Rum Ortodoks kilisesinin de başıydı. Rum Ortodoks kilisesi de bize emanettir. Onların merkezi de burasıdır. Onları kapitalizme, Protestanlığa teslim etmeyeceğiz. Demek ki, dünya Ortodokslarının merkezi de burasıdır. Herkes inandığı gibi yaşayacak. Demek ki biz âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak, sadece kendimize Müslüman değiliz. Biz bütün insanlığın hayrına, bitkinin, hayvanatın yani yaratılmışların hak ve hukukunu korumak sorumluluğu üzereyiz. Bunu Hz. Ömer daha kendi döneminde “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahi sorar Ömer’den onu” diyor. Demek ki bizim böyle bir sorumluluğumuz da var.
Burası Doğu Roma. Doğu Roma coğrafyası ayrı bir coğrafyadır. Ortodoks coğrafyası ayrı bir coğrafyadır, Osmanlı deseniz üç halkadır. Osmanlı devletinin egemen dediğimiz sınırları var. Oraya vali tayin ediyor. Osmanlı topraklarında bir de kadıaskerlik var, Osmanlı’ya vergi vermiyor, hilafete de bağlı değil, ama Müslüman. Osmanlı emperyalist değil, senin zekâtını, vergini dahi almayacağım diyor. Filipinler, Nijer, Endonezya Osmanlı’ya bağlı değil ama hilafet toprağıdır. Doğu Roma hukukunu okumayız biz, Batı Roma hukukunu okuduğumuz için de bunları bilmeyiz.

HİLAFET İSLAM’I DEĞİL MÜSLÜMANLARI TEMSİL EDİYOR
Hilafetin mânâsı günümüz şartlarına göre değişir mi?
Değişir tabi, çünkü bu Allah’ı temsil etmiyor, İslam’ı da temsil etmiyor. Müslümanları temsil ediyor. Müslümanlar tarafından seçilerek gelecektir. Kaldı ki tarihte çok kötü halifelik dönemleri olmuştur. İmam-ı Azam Ebu Hanife imamete karşı hilafeti savunduğu halde, halife tarafından öldürüldü. Halifelik öyle mukaddes, dokunulmaz filan değil. Dünya Müslümanları arasında koordinasyonu sağlayacak bir kâtibi hassadır.

MÜSLÜMAN HİLAFETE KARŞI ÇIKAMAZ
Hilafet Müslümanlara ne kazandırır?
‘Hilafet ne getirir ve ne götürür’den önce, gerekli mi, meşru mu, faydalı mı? Bu fayda maddî ya da manevi olabilir… Öncelikle örgütlenme herkesin hakkı. Burada devletlerarası bir yapıda değil, dünyadaki Müslümanların örgütlenmesi, birbirinden haberdar olması, yardımlaşması esas. Kanarya Sevenler bile bir dernek çatısı altında örgütleniyor. Köy dernekleri bile köylülerini topluyor. Diaspora dernekleri var. Müslümanlar niye birlik olmasın, hem kendi aralarında bir buluşma zemini olur, hem âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak Müslümanların başkalarına karşı sorumlulukları var. “Müslümanlar kardeştir” der Kur’an, bu kardeşliğin hiçbir zemini olmamalı mı? Hiçbir Müslüman bu birliğe karşı çıkmaz. Çıkamaz. Çıkıyorsa ya bu Hilafeti bilmiyor, ya da İslam’ı bilmiyor.

MÜSLÜMAN DEĞİLSE HİLAFETTEN ONA NE?
Müslüman değilse, Müslümanların birlik olup olmamasından ona ne? Dünyada kim, kime, ‘hayır sen global bir cemiyet kuramazsın’ diyebilir. Bu Faşistçe bir tutum olur. Müslümanların tebliğ görevleri, başka insanlara karşı ödevleri, ihtilafların çözümü, yardımlaşma, ticaret, yayın, tarım üretimi, sağlık, hayata dair ne varsa hilafetin ilgi alanında. Müslüman olsun olmasın Afrika’daki açlar, mukaddes beldelerin korunması ve hizmetlerinin görülmesi, her şey. Hiçbir emir komuta da yok. Barış gücü oluşturulur, ihtiyacı olana gönderilir. Hilafet başımıza belâ da olabilir. İngilizler Şerif Hüseyin’i halife yapmak istiyorlardı. Şimdi kafa karıştırıyorsun da diyebilirsiniz. Hilafet olmadan olmaz, ama yanlış kurgularsanız başımızın belâsı olur. Dünyanın en iyi otomobilini alıp, takla da atabilirsiniz.
HİLAFET HERKES İÇİN BİR GÜVENCEDİR
Müslüman coğrafyadaki devletler böyle bir hilafet beklentisi içinde mi? Ulus devletlere zarar vereceği korkusu yaşarlar mı?
Hayır, böyle bir beklenti içinde değiller. Ama hilafet herkes için bir güvencedir. Dünyada bütün dinlerin temsilciliği vardır. Sadece Müslümanlar ve Müslümanların himayesindeki Ortodoksların temsilciliği yok edilmiştir.

ZEKÂT BOYUTU DA VAR
Bunun bir de zekât boyutu var. Sadece Müslümanlar arası ilişkiyi düzenlemekten söz etmiyoruz. Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir. Hilafet, bütün ihtiyaç sahiplerine gidecek yardımları örgütleyecek. Sadece zekâtla da kurtulamayız. Zekât zaten borcun. Ondan sonraki sadakadır. Hilafet deyince insanların aklına ‘hilafet’ söylemiyle ortaya çıkan DEAŞ geliyor. Bu algıyı nasıl yönetmek gerekiyor?
Bununla hiçbir alakası yok. Çünkü hilafet, bütün Müslümanların içinde olduğu mezhep, tarikat, alt başlıklarına inmez. Ona bakarsanız Yeni Selefî ve Sûfî, Şia’yı Müslüman kabul etmez, öbürü diğerini Müslüman kabul etmez. Bu doğru bir yaklaşım değil. Ben diyorum ki, bir yanda Müslümanlarla müttehid olacaksın, yeryüzündeki erdemli insanlarla müttefik olacaksın, değer üreten ve başkalarına yönelik tehdit oluşturmayan herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştireceksin. Bizim düşmanımız sadece şeytan, şeytanın askerleri ve nefsimiz. Böyle bakmakla DEAŞ arasında bir alaka yok. DEAŞ da kullanıyor hilafet kelimesini Hizbuttahrir de. Herhangi bir fırkanın tayin edeceği bir çerçeve olamaz bu.

MÜSLÜMANLARIN BİRLİK OLMASINDAN KORKARLAR
Batının hilafet korkusu var mı?
İslamofobik herkesin korkusu vardır tabi. Müslümanların güç olması, aralarındaki sorunları çözüp dışa açılmalarını birileri istemez. O zaman Müslümanlar üzerinden oyun oynamaları o kadar kolay olmaz. İslam coğrafyasına nüfuzları zorlaşır. Kendi aralarında barış gücü oluşturup, kendi sorunlarını kendileri çözebilirler. O zaman onların işgal bahanesi kalmaz.

HİLAFET KALDIRILMADI
Zaten hilafeti kaldırmadılar. ‘Hilafet mana ve mefhum olarak cumhuriyetin şahsı manevisinde mündemiçtir’ dediler. Çünkü uygun adamı bulduklarında, mesela Fetullah Gülen’i halife yapmak istiyorlardı. İngilizler de Şerif Hüseyin’i halife yapmak istedi. Kabul ettirme sorunu yaşayınca “Şu Müslümanların üzerine bir silindir gibi geçelim, sonra uygun adam bulunca onu canlandırırız” diye buzdolabına kaldırdılar. TSE damgalı bir İslam’la kimsenin bir sorunu yok.

İSLAM ÂLEMİNİN GÜÇLENMESİ MÂNÂSINA GELMEZ
Hilafet terakkiye mâni midir?
Bunlar pragmatik sorular. Hilafeti kurup başımıza belâ da alabiliriz. Ama mücadelemizden dolayı cennete gideriz. Fakat bu İslam ümmetinin şaha kalkışı, ekonomik, siyasî anlamda bir uyanışı ve güçlenmesi manasına gelmez. Cenab-ı Allah bizi nasıl imtihan etmek istiyorsa öyle imtihan olacağız. Ben namaz kılarsam zengin olur muyum? Bu sorunun cevabı yok bende. Her şey mümkün. Dinsiz olup zengin olabilirsiniz, dinsiz olup iktidara gelebilirsiniz. Satın dininizi size iktidar da verirler. Gülen onun pazarlığını yaptı. İyi de bir değerle sattı. Ama Müslüman olarak kuyudaki Yusuf da Mısır’a sultan olabilir. Benim sultanlık ya da köleliğe baktığım yok. Ben Allah’ın rızasına bakıyorum.
3 Mart 1924 (1340)-Hicri 26 Recep 1342 tarihli “Hilafetin kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti ülkesi Dışına çıkarılmasına dair kanun, TBMM’de kabul edildi. 6 Mart 1924’te ise Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 431 sayılı bu kanunun 1. maddesi:
Madde 1: “Halife hal’edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır.”
Günümüz Türkçesiyle karşılığı: Madde 1: “Halife görevinden alınmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet’in mânâ ve kavramı içinde esasen mevcut bulunduğundan hilafet makamı kaldırılmıştır.”

Sevda Dursun / M.Nurullah VAROL

Yazarın Diğer Yazıları