Gecenin en karanlık saatinde Gazze’nin yıkılmış sokaklarında bir bebeğin çığlığı yankılanıyor; gökyüzü yıldızlarını bir bir kaybederken, ay bile utancından yüzünü saklıyor. Çocuklar, oyuncak yerine bombaların gölgesinde büyüyor; ninniler sirenlere, masallar ağıtlara dönüşüyor. Açlık, susuzluk ve korku birer silah gibi kuşatıyor bu mazlum coğrafyayı. Minicik eller göğe kalkıyor; ne ekmek istiyor ne su… Sadece yaşamak! Fakat dünya, taşlaşmış kalbiyle seyrediyor bu yangını; sessizliğiyle suça ortak oluyor.
Ah Gazze, Garip Gazze… Sahipsiz Gazze… Yüzyıllardır sürgünlerle, işgallerle ve trajedilerle yoğrulmuş bir coğrafya.
1948’den bu yana Filistin halkı, kendi topraklarından koparılmış; savaşlar, ambargolar ve baskılarla kuşatılmıştır. Bugün ise binlerce masum çocuk ve kadın, modern çağın en acımasız soykırımına maruz kalıyor. Temel insan hakları, yaşam hakkı ve insani yardım hakları ayaklar altına alınırken dünya, diplomatik suskunluğun karanlığına gömülmüş durumda.
İsrail, Gazze’de açlığı bir silah olarak kullanıyor; gıda ve ilaç engelleniyor, elektrik ve su kesiliyor, hastaneler yetersiz bırakılıyor. Son altı ayda binlerce çocuk açlık ve hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Okullar, hastaneler, sığınaklar hedef alındı; masumiyetin korunma garantisi kalmadı. Bu, sadece bir savaş değil; sistematik bir yok etme planıdır.
ABD, bu vahşeti desteklemekle yetinmiyor; silah, lojistik ve mali kaynaklarıyla İsrail’i güçlendiriyor, diplomatik platformlarda ise çıkarlarını korumak adına sessizliği seçiyor. İnsan haklarından ve adaletten bahseden bir süper güç, Gazze’deki çocukların kanı üzerinde yükselen bu utancı görmezden geliyor.
Daha da acı olan, İslam dünyasının liderlerinin sessizliğidir. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, Gazze’deki masum kanı için ciddi bir adım atmıyor; kendi halkları için sergiledikleri hassasiyet, Gazze’deki çocuklar için yok hükmünde kalıyor. Bu kayıtsızlık, İslam coğrafyasının da ahlaki ve vicdani iflasının kanıtıdır.
Ancak Türkiye… Tarih boyunca mazlumların umudu olmuş bu millet, Gazze’de yaşananlara sadece seyirci kalamaz. İslami ve insani sorumluluklarımız, bizi güçlü ve kararlı bir tavır almaya zorluyor. Sadece kınamalarla, açıklamalarla değil; gerektiğinde adalet için harekete geçmekle yükümlüyüz. Askeri bir operasyon, bir tercih değil; mazlumların son umudu, insanlığın onuru ve tarihin beklediği adaletin adı olabilir. Mehmetçik’in adımları, zulmün karanlığını dağıtacak bir güneş gibi Gazze’ye doğmalıdır.
Artık sabrın sonuna gelindi! Gazze’de yıllardır süren bu zulme karşı sessiz kalmak insanlığa ihanettir. Türkiye, tarihinden gelen adalet ve merhamet mirasıyla, bu kanlı perdeyi yırtacak güce ve iradeye sahiptir. Eğer bugün adalet adına harekete geçilmezse, yarın sadece Gazze değil; insanlığın kendisi de yok olacaktır.
Bu sadece Gazze’nin değil, insanlığın sınavıdır; ve Türkiye bu sınavın en ön saflarında yer almalıdır!
Değerli şairimiz Arif Nihat Asyanın yazdığı bir dörtlükle bitirelim.
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım