Mehmet Nezir Öndül

Denge Olmak...

Mehmet Nezir Öndül

İyi niyet, samimiyet ve muhabbetin filizlendiği bir düzenekte; ruhun sükûneti, vücudun 
sıhhati, iradenin isabeti vardır. Madde ne kadar ağır, güçlü, koyu ve büyük olsa da mananın gücü 
zihnin feraseti ve güzelliğin zarafeti onu kaldırma kudretine sahiptir.

Gücünü incelikten, sadelikten ve değerleri yücelten bir bakıştan alan her göz; en uzağı en yakın görmeye, en ağır yüklerin altından dirayetle kalkmaya ve odaklandığı hedefe tam anlamıyla varmaya adaydır.

Sözün etkisi nasıl ki çokluğunda olmayıp da manalı, özlü ve kuşatıcı olmasındaysa insanın değeri de beden evinde misafir 
ettiği ruhunun tüy ağırlığındaki tülbent misal hafifliğinde ve ipeksi dokunuşundadır.

Nasıl ki dengeyi sağlamak için ağırlığın varlığından çok, destek noktasının doğru tespit edilmesi gerekiyorsa insanın da huzur kaynağını bulabilmesi için yüklerini hafifletmesi, onu engelleyen, hantallaştıran, ruhunu daraltıp ufkunu karartan, koyu karanlıktan ve zihnine pranga vuran kof vesveselerden arınması gerektiğine inanması gerekir.

Bu da dingin bir ruha, tecrübelerle sınanmış bir yoldaşa, her şeyden bir şeye, bir şeyden her şeye hâkim olabilen bir sevginin damlasında umman olmaya bağlıdır.  

Bazen tatlı bir gülüş, kulağımızdan derinlemesine sızan bir fısıltı ya da yumuşak bir tek söz 
bile en depresif melankolik ve daralarak kararan hallerimizin huzura ve  sükûna kavuşmasına vesile 
olur ve Yusuf misal çaresiz kuyulardan, dünya esaretinden, nefsin en azılı zindanlarından 
kurtulmamızın beraatına dönüşür.

Bir ney sesinin asaletinde, bir sülüsün zarafetinde ve bir çininin parlaklığındaki incelikte denge kurulur; en sert kayaları, en merhametsiz kalpleri ve karanlık geceleri bir umudun hayali, bir dostun cemali aydınlatır.

Her gece bir sabaha her kış bir bahara sevdalanır. Bir söz bin adamı idamdan alır; bir söz bir 
sultanı tahtından kaldırır, söz ne ki yükte hafif pahada ağırdır denge onun üzerinde. Zannetme ki dil 
terazisinde bağırmak, yükselmek sözün gücünden ağırdır diye.

Hakta gücü görenler güçlüden hakkını alanlarla aynı çizgide, dengede kalacakları güne 
ulaşıncaya kadar adalet terazisi; dengede olmayı, olduğu yerde layığınca kalmayı ülkü edecektir ve  bu yolda yine yeni Ömerler bulacaktır.

Bu perspektiften bakılınca dikkat ve rikkatin zarafeti, göz penceresinden ruh denizine, akıl cenderesinden hakikat âlemine pervaz ederken temiz ve pak yürek sancılı şeffaf temenniler, şevke medar bir duanın kıymetine dönüşür bu daralan kuru zeminde.

Bazen bir ten kıl gibi incelir, lakin kopmaz bazen bir dağ bir nokta olur; yerinden kalkmaz 
Aynen öyle de sabır parlak bir cevher gibi gözleri kamaştırır, az da olsa kıymet biçilemez değerine; 
taştan çok ne var âlemde bini bir lira etmez ki bu asil denge üzerinde. Her ne varsa âlemde umulmadık yerden gelir hem de umulmadık zamanda, konar bir mekâna, zannedersin yoktur ama yokluğundan alır varlıklar âlemindeki yerini.

Hikmetle bakan gözleri nice manalara çevirir bekler onu eserinde keşfetmeni. Kimi zaman bir nefes çekersin içine, hayatla dolar ciğerlerin, gözlerinde hayat belirtisi parlar, tat alırsın doğan güneşten esen rüzgârdan ve övgülerle bahsedersen zamandan. Kimi zaman da olur ki hırsla yüklerken cılız ayaklarına dünyanın cefa çektiren gamını, altında ezildikçe can çekiştirirsin uğruna feda ettiğin yarınları.

Kurtul seni yere batıran, ağırlaştıran bataklığına daldıran her türlü boş palavradan gelip geçen 
lüzumsuz lakırdıdan. Dinle nasıl öter bülbüller gül dalında dikenlere rağmen, bahseder baharlara göz 
kırpan umutlardan. İşte dinlemeyi bilmek anlamanın ilk adı mıdır yoksa her duymak dinlemekten 
sayılmalı mıdır? İçinde deli dolu düşünceler birikir, dörtnala koşan fikirler belirir, söylemek istersin 
onları ama anlamazlar seni, bilmezler içinde yeşeren saklı cennet bahçelerini.

Öyle bir hal olur ki bir göz kırpmak bin gönül almak kadar yüce, bir tebessüm tonlarca yükün üstesinden gelebilmektir ederince. Hangi dilde, yörede, bölgede ve cinste olursa olsun hissetmenin nezaketi, bir yüreğe dokunmanın ulviyetine dönüşmektedir.

Gündüzler; dengelemektedir gecenin karanlığında uykuya hasret bedenlerin çileli rüyalarını ve bir sazın teline vurmakla başlar en içli parçaların özlem taşan 
notaları.

Değer, kıymet bilmeyende ağır bir yüktür, taşıyana eziyettir çünkü yıllarca beklersin bin bir 
umutla hiç gelmeyecek bir sonu. Bir teşekküre bin ömrün varsa vermek istersin, kıymet gördüğünden 
değerlidir artık fani olan ömrünün sonsuzlaşmaya başlayan her bir günü.

Bazen bir an olur yılların biriktirdiği seneleri alt üst eder, bazen bir nefes gibi verirsin 
alamazsın da hayatın son bulur. Bir nokta nice kitapları taşır sırtında, bir damla sudan yaratılır tüm su 
kaynakları.

Katre deryaya hâkim, derya katreye mahkûm bir denklemde; kudret en ince motifini 
nakşeder taştan sert yüzeye; pamuktan yumuşak, ipekten ince bir kader kalemiyle iradenin can evinde.

Ve derinlere kulak kesilince bir ses gelir saadet asrından dünya iklimine. Dünya balık ile öküzün 
sırtında, balık ile öküz de suyla toprağın karnında. Kimine bilinmez bir macera, kimine gözünün 
önünde bakıp da göremediği bir aynadır bu sırlı rüya.

Ya güzele talip olup kor ateşi elinde tutarsın,  yanarken gül bahçesine döner yüreğin ya da bir güle su vermek için bin dikene hayat bahşeder zora talip olma cesareti taşıyan asla pes etmeyen gayretin. Nihayetinde karar senin, olmak ile olmamak arasında saklı bir hazinedir kendin için bu denklemde belirleyeceğin yerin.

Evet, insan zıddıyla imtihan olur, sabrederse güçlü kalır; benzeriyle buluşur eksik kalan yanlarını kapatır. ‘’Bir bakış bir bakışa neler anlatır, bir bakış bir bakışı senelerce ağlatır.’’ tarzında bir 
yakarışa döner dengenin belirsizliği.

Baktığın yerde ne varsa bıraktığın izde de o vardır. Kimi nam bırakır ardından destanlar yazdırır; kimi tozu dumana katar asırlarca kırık kalplerin köhne raflarında hatırlanır. Ve söz şu ola ki insan kendinden kaçtıkça yine kendine yakalanır.

İnsan taşıdığı misyon ve yüklendiği görev bakımdan çok önemli bir yer kaplar zeminde lakin 
dayanıklılık olarak da en zayıf, aciz ve garip bir yapıya sahiptir.

Gözle görülmeyen bir mikrop nice pehlivanları yere indirir, nice saltanat sahiplerini tahtından kaldırıp tahta ata bindirir. Bir nefes bir andan kısadır ama alamazsan veda zamanı gelir ve bir leş kadar ağırlaşır nazik bedenin. 
Aldığı nefesi bile içinde fazla tutamaya takati olmayan bu varlık, dağların göklerin ve tüm mahlûkatın kaldıramadığı ve üstlenmediği yükü kaldırır. Ruhu bilir ve inanır ki sahibi olan Zat, taşıyamayacağı yük yüklemez zayıf sırtına, yüklerse kaldıracak güç de ekler şahsına.

Keza bir kıl kirpiğe dağ gibi ağırdır lakin bir göz binlerce sıradağları kirpik üstünden kaldırıp zihnine kodlatır. Elleri semaya kalkan bir avuca sayısız dualar sığar, o kalp bir avuç kadarken nice ağır dertlere, korkulara, tasalara tek başına katlanır çünkü dayanağı Hak olanın;  sırtı pektir, yolu parlak;  dünü tecrübedir, bugünü ikram, yarını ise armağan olur umutlu dolu bekleyişlere.

Bir damla gözyaşı; hissiz, soğuk, demirden ağır bir boş vermişliği tertemiz eder. Küçük bir 
incir çekirdeği koca bir ağacı bağrında taşır, tonlarca yemişi tırnak kadar bir parçada saklar. Aynen 
öyle de insanın hafızası belki bir mercimek tanesi lakin içinde sakladığı hazine, kütüphaneler dolusu  
kitaplarla ciltlidir.

Kapladığı yer küçük lakin nice büyük gayeler yeşerir çekirdeğinde. Bir meyve 
çekirdeği; koca bir ağacın hem hayatını hem yükünü hem de yaşam serüvenin zümrüt sandığını taşır. 
Bir gram altını elde etmek için dağlar kadar kumla toprak elenir de ona ulaşılır.

Zira azın zayıflığı azlığından olmadığı gibi çoğun gücü de çokluğundan değildir. Az olan kıymetliyse, çok olan kıymetsizden daha ağırdır, güçlüdür ve etkilidir. Ufak tefek, cılız bir neferin yüreğindeki cesaret kıvılcımı; iri cüsseli korkak bir komutanı her cephede yenerek şöhretini yerle bir eder.

‘’Korkağa her yer zindan, her söz isyandır;  yiğide her yer meydan, her zorluk bir armağandır.’’ sözü dillere destan olmayı hak etmiştir.

Ve insan o ki cihana sığmayan emelleriyle yaşarken, bir avuç toprağın ağırlığından kurtaramaz 
kendini. Tüm hayatı sıkıp suyunu alsan da bir damla mananın özü, tüm hayatın yanan közünü teskin 
etmeye yeter de artar bile.

Artan eksilir, manayla doyurulmamışsa, eksikler artar imanla ruh yoğrulmamışsa. 
Vesselam 
 

Yorumlar 4
Abdurrahman 23 Ocak 2025 22:40

Emeğine sağlık dostum yazılar çok anlam katıyor

Fatma Nur 23 Ocak 2025 21:47

Emeğinize sağlık hocam

Yunus emre 23 Ocak 2025 18:59

Kaleminize yüreğinize sağlık hocam

Mustafa Varol 23 Ocak 2025 13:29

Kalemine yüreğine sağlık üstad. Denge sırrına mazhar olmak ve bu düstur gereğince dengede kalmak mıdır yaşam? Rabbim dengeyi bulup dengede kalanlardan eylesin bizi. AMİN

Yazarın Diğer Yazıları